AGANTA BURİNA BURİNATA
Sahillerin bizi unuttuğu yerde
Gemiler kalkıyor gözlerimden
Navarin’den, Çeşme’den kaçan gemiler
Derdini dağlara açan gemiler
Perde Kalkıyor gözlerimden
Hayat bizde suya bakmayla başlar
Gemiler akıyor gözlerimden
Yelkenleri çocuk sesleriyle pupa
Geri ver sevda sesimizi Avrupa
Yaşlar Akıyor gözlerimden
Kürekler artık yüreklere eş
Gemiler çıkıyor gözlerimden
Onaltıncı asrın Selimeyn kuşluğunda
Gemiler seyreder tarihin boşluğunda
Güneş Çıkıyor gözlerimden
Gündoğumundan fısıldıyor lodos
Gemiler bakıyor gözlerimden
Ambarlardan taşıyor telaş
Nihayet başlıyor o yarım savaş
Barbaros Barbaros bakıyor gözlerimden
SÜLEYMAN PEKİN
KANATLANAN TOPLAR
İmanla zekayla döndü feleğin çarkı,
Türk'e yoktu deniz ve karanın bir farkı...
Fatih'ti karadan yürüten donanmayı,
Borç diye bilirim, Barbaros'u anmayı;
Binbeşyüzotuzdört yılının sıcak yazı,
Tunus'un fethini ferman etti bir yazı.
Cihan Padişahı idi Sultan Süleyman,
Kapdan-ı Deryası da O'nun kadar yaman...
O devirde fesat yuvası idi Tunus,
Çiğnenirdi burda ahlak iffet ve namus.
Yüklendi donanma denizden iskeleye,
Düşman kaçıverdi çöldeki bir kaleye.
Çöle doğru ağır topları götürerek,
Fesadın başını gidip yok etmek gerek...
Bunlar denizcidir, çok asker ve hayvan yok,
Tedarik içinse, kaybedecek zaman yok.
Kanat yok uçmaya düşmanın arkasından,
Bir çare bulmalı, fayda yok başkasından.
Emretti Barbaros:
..........................-'Kanat takın toplara!
Bizim için deniz sayılır çöl ve kara! '
Tekerlek takıldı toplara birer birer,
Çadır bezlerini kestiler ve biçtiler,
Sonra da taktılar toplara, işte yelken,
Faydalanmak gerek güçlü rüzgar eserken.
Yıldırım hızıyla, girildi büyük çöle,
Yerle bir edildi, girilmez denen kale.
Tek tek fethedildi, birçok fesat ocağı,
Atalarım böyle getirdi yeni çağı! ..
EKREM ŞAMA
BARBAROS (Çocuk Şiiri)
Anneciğim rüyalarımda gemilerle
Engin denizlerden Barbaros gelir.
Rıhtımlara yığılmış insanlar
Alkış tutar, selam verir.
Ben de Barbaros olmak isterdim anneciğim,
Yüzlerce gemide yüzlerce bayrak,
Ve uçsuz bucaksız enginlerde dolaşarak
Çile çeken forsaları kurtarırdım.
Kana susamış korsanları kovalardım,
Ay yıldızlı bayrağımızı Akdeniz'de
Bir uçtan bir uca dalgalandırırdım.
Anneciğim güzel anneciğim,
Ben de Barbaros olmak isterdim.
HASAN LATİF SARIYÜCE
İSLAM KAHRAMANLARI
Tarihe sığmaz destanının yapraklarıydı Akdeniz,
Atam Oruç, Piri, Turgut ve Barbaros'tan kalan iz,
Esti yıllarca bu gölün üstünde bir fırtına bir rüzgar,
Bir çeşit tahta oldu sandallar, gemiler, kadırgalar.
Bir avuç levendle düştüler düşman ardına.
Boyandı bu şanlı Türk gölü düşmanların kanına.
Hepsi birer Yavuz'du Çaldıran'daki gibi cesur,
Onlara ne kaleler dayandı ne de koca bir sur.
Hisar gibiydiler hepsi yıkılmaz etten duvar,
Hangi yamaç, hangi geçit onlara gelirdi dar.
Susturdu rüzgarları, enginleri inleten sesleri,
Dağları eritirdi volkan gibi ateşli nefesleri.
Bu orduya baş eğdi, Sina gibi nice çöl,
Birer denizdi hepsi, bu sayede oldu göl
Can yoldaşıydı ordumun şanlı küheylanları
Hançerlerden keskindi ordumun nazarları.
ERSİN ÖZGEN
İNTİZAR
Ummanda bocalar hasret gemisi
Hayaller, umutlar, ihvan gidiyor
Baca görünmeden kaybolur isi
Dağlar al kan, bağlar viran gidiyor
Bir zamanlar dünya titrerdi senden
Gelirdi seslensen sesin her yönden
Haberin olurdu yarından, dünden
Al taylar Altay da revan gidiyor
Her biri bir inci illerin senin
Bülbüle tuzaktır güllerin senin
Dile dil açtırır dillerin senin
Sırrın deryasında irfan gidiyor
Sabahları çaldığımız çan işte
Ağlanacak halimiz var, yan işte
Gözlerinden kan akıyor kan işte
Can gidiyor gülüm, burhan gidiyor
Orda bir millet var aslının aslı
Orda göz hapsinde neslinin nesli
Orda yaylalar var süslü mü süslü
Orda yüreğinden Sinan gidiyor
Perişansın, yara aldın, hastasın
Yıllar var ki, kederdesin, yastasın
Barbaros’la Tunus’tasın, Fas’tasın
Şimdi bağınızdan baran gidiyor
Sana göz kırpıyor Hazar’la Aral
Sana gül devşirir Altay’la Ural
Sana baş eğerdi hükümdar, kral
Seninle bir koca cihan gidiyor
ZÜLFİKAR YAPAR KALELİ
AĞLAYAN AKŞAMLAR
Bir hüzünlü akşamda, kalbim bitkin, münkesir,
Baktıkça ahvaline koskoca millet; esir,
Kalmadı kudretleri; Bağdatların, Şamların,
Ben de divanesiyim, ağlayan akşamların.
Şu mübarek milletin bugünkü hazin hali,
Mukaddes tarihinin bu elim izmihlali.
Birazcık insaf edip olsaydı ki ârımız,
Bu zillette kalmazdı umumi efkârımız,
Hakk namına söyleyin! Ne biliriz maziden?
Kaçımız haberdardır şanlı Osman Gazi'den?
Nerde alemi saran ruhu, din-i mübinin?
Nerde vefakar evlatları Selahaddin'in?
Nerde çarpan sineler asırlık firakından?
Nerde bir bu kadar yıl süren inkisarından,
Habersiz yaşayan bunca insan yığını,
Silkinse şu halinden, aşardı Kaf Dağı'nı.
Çığlıklarla yırtılsın hakikatin perdesi,
Olmayınca millette bir cihan mefkuresi.
Ne hicranla inleyen bir ney gibi şu taşlar,
Yerlerde sürünürken eğilmez denen başlar.
Şu garip hanümanlar, şu harabe eyvanlar,
Mazide aşıkların gezdiği gülistanlar.
Hasreti ile inlerken o hülyalı günlerin,
Sesleri duyulmakta hicranlı bülbüllerin.
Zihinlerden silinsin yadı fikr-i mey'usun,
Çatlayan hülyaları, İdris Nebi dokusun.
Bir devir; şu diyarda ne satvetler, ne şanlar,
Alırdı dört bir yanı kudretli kehkeşanlar.
Fışkırırken imanlar toprağın her yerinden,
Geçtiğini sanırdın, İrem bahçelerinden.
Ufkumuzda tüllenen o füsunlu hülyalar,
Saçılırken aleme efsunlu rayihalar.
Kalplere fısıldarken ilahi nağmeleri,
Bir ulu mü'min gibi padişah türbeleri.
Bir ayağın Avrupa, bir ayağın Hind'deydi,
Sultanların pür şevkle her daim seferdeydi.
Donanma-yı Hümayun, zaferlerle Rodos'tan,
Bin selam gelir o şanlı Barbaros'tan.
Dinyeper'in, Volga'nın, o hüzünlü Tuna'nın,
Her yerinde ruhu var mübarek ecdadının.
Geçilmezdi bu yerler fütuhat seslerinden.
Muzaffer hükümdarlar dönerken seferinden.
Gönüllerde bir sürur, aldığımız bu hızla,
Geçerken Vistül'lerden şanlı atalarımızla.
Ümit kıvılcımıyla tutuşurken her beden,
Ne muştular geliyordu Süleymaniye'den.
O devrin yadigarı şu yıkık mescidlerin,
Şu mahzun minareler, kurşundan kubbelerin.
Banisi Sultan Selim, banisi Süleyman'dır,
Duası Bayezid'den, tuğlası Sinan'dandır.
Bu garip duygularla kederlendim de yine,
Yasladım yüreğimi mazinin sinesine.
Gönlümden bir od düşer; kederlere, gamlara,
Sığındım inleyerek ağlayan akşamlara.
AHMET BUĞRA
Sahillerin bizi unuttuğu yerde
Gemiler kalkıyor gözlerimden
Navarin’den, Çeşme’den kaçan gemiler
Derdini dağlara açan gemiler
Perde Kalkıyor gözlerimden
Hayat bizde suya bakmayla başlar
Gemiler akıyor gözlerimden
Yelkenleri çocuk sesleriyle pupa
Geri ver sevda sesimizi Avrupa
Yaşlar Akıyor gözlerimden
Kürekler artık yüreklere eş
Gemiler çıkıyor gözlerimden
Onaltıncı asrın Selimeyn kuşluğunda
Gemiler seyreder tarihin boşluğunda
Güneş Çıkıyor gözlerimden
Gündoğumundan fısıldıyor lodos
Gemiler bakıyor gözlerimden
Ambarlardan taşıyor telaş
Nihayet başlıyor o yarım savaş
Barbaros Barbaros bakıyor gözlerimden
SÜLEYMAN PEKİN
KANATLANAN TOPLAR
İmanla zekayla döndü feleğin çarkı,
Türk'e yoktu deniz ve karanın bir farkı...
Fatih'ti karadan yürüten donanmayı,
Borç diye bilirim, Barbaros'u anmayı;
Binbeşyüzotuzdört yılının sıcak yazı,
Tunus'un fethini ferman etti bir yazı.
Cihan Padişahı idi Sultan Süleyman,
Kapdan-ı Deryası da O'nun kadar yaman...
O devirde fesat yuvası idi Tunus,
Çiğnenirdi burda ahlak iffet ve namus.
Yüklendi donanma denizden iskeleye,
Düşman kaçıverdi çöldeki bir kaleye.
Çöle doğru ağır topları götürerek,
Fesadın başını gidip yok etmek gerek...
Bunlar denizcidir, çok asker ve hayvan yok,
Tedarik içinse, kaybedecek zaman yok.
Kanat yok uçmaya düşmanın arkasından,
Bir çare bulmalı, fayda yok başkasından.
Emretti Barbaros:
..........................-'Kanat takın toplara!
Bizim için deniz sayılır çöl ve kara! '
Tekerlek takıldı toplara birer birer,
Çadır bezlerini kestiler ve biçtiler,
Sonra da taktılar toplara, işte yelken,
Faydalanmak gerek güçlü rüzgar eserken.
Yıldırım hızıyla, girildi büyük çöle,
Yerle bir edildi, girilmez denen kale.
Tek tek fethedildi, birçok fesat ocağı,
Atalarım böyle getirdi yeni çağı! ..
EKREM ŞAMA
BARBAROS (Çocuk Şiiri)
Anneciğim rüyalarımda gemilerle
Engin denizlerden Barbaros gelir.
Rıhtımlara yığılmış insanlar
Alkış tutar, selam verir.
Ben de Barbaros olmak isterdim anneciğim,
Yüzlerce gemide yüzlerce bayrak,
Ve uçsuz bucaksız enginlerde dolaşarak
Çile çeken forsaları kurtarırdım.
Kana susamış korsanları kovalardım,
Ay yıldızlı bayrağımızı Akdeniz'de
Bir uçtan bir uca dalgalandırırdım.
Anneciğim güzel anneciğim,
Ben de Barbaros olmak isterdim.
HASAN LATİF SARIYÜCE
İSLAM KAHRAMANLARI
Tarihe sığmaz destanının yapraklarıydı Akdeniz,
Atam Oruç, Piri, Turgut ve Barbaros'tan kalan iz,
Esti yıllarca bu gölün üstünde bir fırtına bir rüzgar,
Bir çeşit tahta oldu sandallar, gemiler, kadırgalar.
Bir avuç levendle düştüler düşman ardına.
Boyandı bu şanlı Türk gölü düşmanların kanına.
Hepsi birer Yavuz'du Çaldıran'daki gibi cesur,
Onlara ne kaleler dayandı ne de koca bir sur.
Hisar gibiydiler hepsi yıkılmaz etten duvar,
Hangi yamaç, hangi geçit onlara gelirdi dar.
Susturdu rüzgarları, enginleri inleten sesleri,
Dağları eritirdi volkan gibi ateşli nefesleri.
Bu orduya baş eğdi, Sina gibi nice çöl,
Birer denizdi hepsi, bu sayede oldu göl
Can yoldaşıydı ordumun şanlı küheylanları
Hançerlerden keskindi ordumun nazarları.
ERSİN ÖZGEN
İNTİZAR
Ummanda bocalar hasret gemisi
Hayaller, umutlar, ihvan gidiyor
Baca görünmeden kaybolur isi
Dağlar al kan, bağlar viran gidiyor
Bir zamanlar dünya titrerdi senden
Gelirdi seslensen sesin her yönden
Haberin olurdu yarından, dünden
Al taylar Altay da revan gidiyor
Her biri bir inci illerin senin
Bülbüle tuzaktır güllerin senin
Dile dil açtırır dillerin senin
Sırrın deryasında irfan gidiyor
Sabahları çaldığımız çan işte
Ağlanacak halimiz var, yan işte
Gözlerinden kan akıyor kan işte
Can gidiyor gülüm, burhan gidiyor
Orda bir millet var aslının aslı
Orda göz hapsinde neslinin nesli
Orda yaylalar var süslü mü süslü
Orda yüreğinden Sinan gidiyor
Perişansın, yara aldın, hastasın
Yıllar var ki, kederdesin, yastasın
Barbaros’la Tunus’tasın, Fas’tasın
Şimdi bağınızdan baran gidiyor
Sana göz kırpıyor Hazar’la Aral
Sana gül devşirir Altay’la Ural
Sana baş eğerdi hükümdar, kral
Seninle bir koca cihan gidiyor
ZÜLFİKAR YAPAR KALELİ
AĞLAYAN AKŞAMLAR
Bir hüzünlü akşamda, kalbim bitkin, münkesir,
Baktıkça ahvaline koskoca millet; esir,
Kalmadı kudretleri; Bağdatların, Şamların,
Ben de divanesiyim, ağlayan akşamların.
Şu mübarek milletin bugünkü hazin hali,
Mukaddes tarihinin bu elim izmihlali.
Birazcık insaf edip olsaydı ki ârımız,
Bu zillette kalmazdı umumi efkârımız,
Hakk namına söyleyin! Ne biliriz maziden?
Kaçımız haberdardır şanlı Osman Gazi'den?
Nerde alemi saran ruhu, din-i mübinin?
Nerde vefakar evlatları Selahaddin'in?
Nerde çarpan sineler asırlık firakından?
Nerde bir bu kadar yıl süren inkisarından,
Habersiz yaşayan bunca insan yığını,
Silkinse şu halinden, aşardı Kaf Dağı'nı.
Çığlıklarla yırtılsın hakikatin perdesi,
Olmayınca millette bir cihan mefkuresi.
Ne hicranla inleyen bir ney gibi şu taşlar,
Yerlerde sürünürken eğilmez denen başlar.
Şu garip hanümanlar, şu harabe eyvanlar,
Mazide aşıkların gezdiği gülistanlar.
Hasreti ile inlerken o hülyalı günlerin,
Sesleri duyulmakta hicranlı bülbüllerin.
Zihinlerden silinsin yadı fikr-i mey'usun,
Çatlayan hülyaları, İdris Nebi dokusun.
Bir devir; şu diyarda ne satvetler, ne şanlar,
Alırdı dört bir yanı kudretli kehkeşanlar.
Fışkırırken imanlar toprağın her yerinden,
Geçtiğini sanırdın, İrem bahçelerinden.
Ufkumuzda tüllenen o füsunlu hülyalar,
Saçılırken aleme efsunlu rayihalar.
Kalplere fısıldarken ilahi nağmeleri,
Bir ulu mü'min gibi padişah türbeleri.
Bir ayağın Avrupa, bir ayağın Hind'deydi,
Sultanların pür şevkle her daim seferdeydi.
Donanma-yı Hümayun, zaferlerle Rodos'tan,
Bin selam gelir o şanlı Barbaros'tan.
Dinyeper'in, Volga'nın, o hüzünlü Tuna'nın,
Her yerinde ruhu var mübarek ecdadının.
Geçilmezdi bu yerler fütuhat seslerinden.
Muzaffer hükümdarlar dönerken seferinden.
Gönüllerde bir sürur, aldığımız bu hızla,
Geçerken Vistül'lerden şanlı atalarımızla.
Ümit kıvılcımıyla tutuşurken her beden,
Ne muştular geliyordu Süleymaniye'den.
O devrin yadigarı şu yıkık mescidlerin,
Şu mahzun minareler, kurşundan kubbelerin.
Banisi Sultan Selim, banisi Süleyman'dır,
Duası Bayezid'den, tuğlası Sinan'dandır.
Bu garip duygularla kederlendim de yine,
Yasladım yüreğimi mazinin sinesine.
Gönlümden bir od düşer; kederlere, gamlara,
Sığındım inleyerek ağlayan akşamlara.
AHMET BUĞRA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Gmail hesabı olmayan arkadaşlarımız hemen alt kısımda 'Yorumlama biçimi' listesinden 'Adı/URL'yi seçerek sadece isimlerini yazarakta yorum yapabilirler.
::..Görüşleriniz bizim için değerlidir..::
::..Lütfen Düşüncelerinizi Yorum Olarak Belirtiniz..::